29 Ekim 2011 Cumartesi

dans gibi

   Yüzyılın başları. Herşey değişiyor ve dönüşüyor. Gelenekselliğin izleri yavaş yavaş görünmez oluyor. Kentler modernizmi selamlarken yeni hayat tarzı inşa ediliyor. Edebiyat, sinema, müzik ve dans katılığından sıyrılıyor. Kendi adıma tam da Paris'te Geceyarısı'nda Woody Allen'ın anlattığı gibi "keşke o zamanda yaşasaydım" dediğim zamanlar.
   Ve böyle bir dönemde bir kadın, heyecanlı dansçı bir kadın, Martha Graham. Klasik dansın snırlarını genişletmak arzusunda. Geçmişin kalıplarından sıyrılıp yeni bir stil, kareografi yaratmak istiyor. Dansın kelime dağarcını genişletiyor.  İnsan psikolojisini, cinselliği dansına dahil ediyor Toplumsal olaylara, politik konulara dansıyla tavır geliştiriyor. Bir nevi dansın alanını sahneden sokaklara genişletiyor.
   28 Ekim gecesi işte yüzyılımızın çığır açan kadınlarından Martha Graham'ın kurduğu dans topluluğunun gösterisi vardı. İş Sanat'ta yaş ortalaması hayli yükseklerde bir kalabalık Graham'ın eserlerini izlemeye gelmişti. Malesef asıl izlemesi gereken gençler o kadar az sayıdaydı ki.
 Üç gösteriden oluşan bir program, bir tür retrospektif gibi. İlk gösteri Chronicle (Tarihçe) dı ki bence en çarpıcı olandı. Neyse ki youtube'tan tekrar tekrar izlemek mümkün. İlk kez 1936 yılında sergilenmiş. Ancak günümüz için bile çok anlamlı. Chronicle, Avrupa'da ortaya çıkan faşizm tehlikesine karşı bir yakarış. Dansı oluşturan bölümler de oldukça manidar:
  İlk olarak "Felaket Öncesi Danslar"; sonra "Hortlak 191 ve Maskeli Oyun" ve en son "Felaket Sonrası Danslar- Sokaklara Karışma ve Trajik Tatil"



 

   Martha Graham bedeniyle böylesine insan hallerini anlatırken benim ellerim sadece yüzüğünü parmaklarında dans ettirebiliyor.  Ben de gümüş ve inciyi birarada kullanarak bir yüzük yaptım, dans etmeyi deneyen. O yüzden adına sadece "dans gibi" diyebiliyorum.
  

"dans gibi", yüzük

   Tezgahtan çıkan en son işlerden "dans gibi". Amatör bir çocuk gibi dans etmek istiyor işte

24 Ekim 2011 Pazartesi

sözün bittiği yer

  Önce bir gürültü ile uyandım sonra korkuç bir sarsıntı geldi. Nasıl olduğunu bilmeden kendimi koridorda koşmaya çalışırken buldum. Kucağımda kedim kardeşimi de almaya çalışıyorum. Hadi kaçalım dedim ama hala ne olduğunun farkında değildim.
 Şanslıydık, ne binamızın sağlam olup olmadığını biliyorduk ne de depremde ne yapmamız gerektiğini? Belki de sadece tesadüf 99 yılında bizim sağ kalmamızı sağlayan.
  Şimdi üstünden 12 yıl geçti. Deprem çantalarımız önce boşaldı sonra eskidi. Sonra beleğimizdeki detaylar silindi.
  Ama şimdi tekrar hatırlama zamanı. Van'da yaşanan deprem bizim acımız. Göçük altında kalan, canını kaybeden, sokakta korkuyla bekleyen kardeşimiz. Nasıl tek bir yürek olunacağını biliyoruz biz?  Sözün bittiği yerdeyiz. Artık sadece bir olmak var. Omuz vermek, yalnız değilsin demek...
  Bırakalım vicdanını paketleyip kaldıranların ağzından dökülsün kelimeler. Aynı dili konuşmuyoruz ki biz.


Jonathan Mathew Boyd
Broş, okside gümüş


21 Ekim 2011 Cuma

havadis II

    Bir süre önce bu sayfalara konuk olan Selda Okutan'dan yeni bir haber geldi. Artık şehrimiz yeni bir takı galerisine daha kavuşuyor. Böylece çok sevdiğimiz takı sanatçılarının eserleri ile kucaklaşacak yeni bir mekân daha olacak. Galeri  22 Ekim'de açılıyor. Yer sanatın kalbi Tophane. Bence bu semt için önemli bir eksiklik tamamlanmış olacak.

   Peki açılışta kimlerin çalışmalaraını görebilmek, dokunabilmek, takabilmek ve tabii alabilmek mümkün? Şenay Akın, Özlem Tuna, Burcu Büyükünal, Arman Süciyan, Burcu Büyükünal, Selen Özus ve tabi Selda Okutan. Eminim galerinin açılışında tüm bu sanatçıların yep yeni çalışmalarını göreceğiz - ki bu beni çok heyecanlandırıyor- . Sergiyi görmeden önce benden size hediye, küçük bir kolaj olsun.

Selda Okutan Gallery
Kemankeş Mah. Ali Paşa Değirmeni Sokak. No:10/A
TOPHANE

17 Ekim 2011 Pazartesi

havalar nasıl olursa olsun...

  Çok soğuk... Birden bire bastıran kış havasına bedenim "yaz, yaz" diye bağırıyor. Etrafı saran puslu havayı, siyahları, koyuları reddediyor.
  Daha hırkalara bile alışamamışken bu kabanlar, montlar nereden çıktı? Nerede merserize ruzgârı? Pastırma yazı gelmeyecek mi?
  Aman boş ver dişlerimiz birbirine vursa da biz rengimizi kaçırmayalım. Üst üste olsa da giyelim tiril tirillerimizi. Havalar nasıl olursa olsun bizim havamız güzel olsun da.

"Yağmurlu Gün", kolye
    Selena Chen'den hava durumuna göre kolyeler. Şayet kötü bir moddaysan ve yalnız kalmak istiyorsan "Yağmurlu Gün" adlı bu kolye sana göre.
  Ama bazen olur ya hayat yoluna girer. Aşk kırpıntıları kalbinize serpilir, suratındaki tebessümü saklayamazsın, bulutların arasından güneşin ışıkları uzamaya başlar. Ah ne güzel zamanlardır onlar... Gün".
"Sevimli Gün", Kolye


   Yağmur biter toprağın kokusu etrafı yayılır."Gökkuşağı" gökyüzünü kaplar rengarenk. İşte sonsuz mutluluk...
"Gökkuşağı", kolye



11 Ekim 2011 Salı

tanık

  Çok yazık... Çok yazık, diyoruz tam sekiz yıldır. Her yıl davaya dair bir aşama daha okuyarak, vah vah'lanıyoruz. Ama nedenlerinin ve nasıllarını sorgulamadan yine ve her zamanki gibi unutuyoruz. N.Ç'nin hislerini, kafasından geçenleri düşündükçe tüylerim dikan diken oluyor. Onun yıllardır sırtında taşıdığı yükü bırak haffifletmeyi daha da artırmaya çalıştıkça biz.
  Yine utanç davasına dair bir gelişme oldu. Meğer 2003 yılında Mardin'de 13 yaşındaki kız çocuğuna tecavüz edenler, onu akıl almaz bir şekilde ilişkiye zorlayanlar ,"iyi hal" içindelermiş. Öyle ki toplumun kurulu köşelerinde kurum kurum oturan bu zümrenin, (23 kişi) yaptıklarından ötürü yakalarına bir kırmızı kurdele takılmadığı kaldı.
   N.Ç.'nin 13 yaşında olduğunu, bir çocuk olduğunu unutan sayın sayın erkek başsavcı "biliyordu ne yaptığını" buyurmuş. Böylece cezalar bir kat daha azaltılabilmiş.  "İffetsiz" çocuk N.Ç, ayartmış muhakkak çevresinde gördüğü asker abisini, polis abisini, öğretmen amcasını, manav dedesini ve diğerlerini. Acaba bir çocuğa iffetsiz kelimesini nasıl yakıştırabilmiş sayın erkek başsavcı?
   Annem zamanında derdi ve ben çocuk çocuk sinirlenirdim. "Kızım sana değil çevreye güvenmiyorum" diye. Anlamsız bulurdum, bu lafları. Özgürlüğümü elimden almanın mazereti diye düşünürdüm. Ama şimdi hadi buyrun bakalım, güvenin etrafınıza. Bir çocuğa tecavüz edenler birer yıl hapis alsınlar, onu yargılayan erkek hakim çocuğu suçlu bulsun ve siz hala bu topluma güvenin...


"witness"
tanık, yüzük


 Biz saralım çocuklarımızı ipeklere, pamuklara; gözümüzden sakınalım, cam fanuslarda yaşatalım... İnci tanesi gibi saklayalım, kollayalım... Ama yine de kötülük cezasız kaldığı sürece, kötüler bırak yargılanmayı onurlandırıldığı sürece yaşananlara tanıklığımız devam edecek.



*Mary Donald, plastik, cam, inci, altın gibi malzemeleri kullanarak yapılan gümüş yüzük

7 Ekim 2011 Cuma

postacı

   Geçen akşam elinde cd ile Funda geldi. Bunu sen çok seversin dedi. Arada bir yaptığımız dertleşme gecelerinden biri. Şaraplarımızı kadahlere doldurduk ve o sırada cd çalmaya başladı. Çok uzaklardan tanıdık bir ezgi.
    İzlediğim sırada ne kadar etkilenmiştim. Ne kadar içimi ısıtmıştı naif Mario'nun aşkı. "Postacı" ya da "Il Postino" filminin albÜmünü getirmiş arkadaşım. Her şarkı bana yavaş yavaş filmi hatırlattı. Baştan sona tekrar izlemiş gibi hissettim.
  Küçük bir adada yaşayan Postacı Mario, Beatrice'e aşıktır ve bu sevgili onun için o kadar ulaşılmazdır ki. Aynı adada sürgün hayatı yaşayan şair Pablo Neruda'dan yardım ister. Neruda Mario'ya sözcüklerin gizemini öğretir ve böylece Mario duygularını Beatrice'in kalbine ulaştırmayı başarır. 
   Neruda'nın şiirleri güz rüzgarı gibi sarar sizi.  Sabah  adlı şiirinde şöyle seslenir,

     Çıplak, sen ellerinden biri gibi basitsin,
düz, toprağa benzer, küçük, saydam, yuvarlak:
ay-çizgilerin ve elma-patikaların var:
çıplak, ince uzunsun çıplak bir buğday tanesi kadar.

Çıplak, bir Küba gecesi kadar mavisin;
saçlarında sarmaşıklar ve yıldızlar var;
çıplak, sen geniş ve sarısın
Bir altın kilisede yaz kadar.

Çıplak, tırnaklarından biri gibi ufacıksın—
eğik, kurnaz, gül renkli, gün doğuncaya
ve sen yeraltı dünyasına çekilinceye kadar,

Sanki uzun bir tünele düşmüş gibi, elbiseler ve angaryalar:
aydınlık ışığın söner, giyinir – yapraklarını döker—
ve çıplak bir el olur tekrar.


  Zerger'in minik güvercini kanatlansa, ayağına takılı mektubu bize ulaştırsa, içinde şiir olsa...
 
yüzük, postacı güvercin


2 Ekim 2011 Pazar

yaka-lama

     Çok zaman oldu. Siyah önlüğün üstüne beyaz yaka takılan günlerden bu yana. Ne siyah önlükler kaldı ne de yeni kolalanmış dantel yakalar. Kiminkisi daha büyük, daha beyaz gibi telaşlar. Neyse ki moda endüstrisi yakaları ya da yakaya benzer takıları tekrar gündeme getirdi de biz de anıları tazeledik.    
    Çeşitli tasarımcılardan farklı tatta örnekler. Kumaşlar ve değerli taşlarla bezeli olanların yanında metal zincirler, kurdeleler, örgüler.
   Birinci sıra soldan sağa Aurelie Biderman, Emporio Armani. İkinci sıra Akong; üçüncü sıra Lizzie Fortuna. Ve tabii Mr. Dannijo'nun yakaları. The Man Repeller kızlarının katkılarıyla.