23 Kasım 2011 Çarşamba

canım, bir tanem, ciğerim

   Çok güzel oldu. Asıldı reklam panolarına bildiğimiz tüm güzel kelimeler, ortalık mis gibi. Anneme "canım" mesajımı yolladım; sevdiceğime "aşkım", "bebeğim" dedim, bir de tutamadım kendimi "ciğerim"i ekledim.





    Meğer herşey ne güzelmiş. Artık güneş pırıl pırıl parlıyor, hava ayrı güzel dünya barış içinde, sevgi sardı etrafımızı... Çok şükür bu günleri de gördük. Reklam yazarı kardeşler sayesinde dünyanın aslında nasıl da kardeşlik içinde olduğunu.  Mavi hapı seçmeye gerek yok, mavi ilanlar yeterli. (bkz. Harikalar Ülkesi)  Böylece soğuktan ölenleri, karnım aç diyenleri kolaylıkla unutabiliyoruz  Paylaşılan muhabbetler sansürlenirken işte bu sevginin zaferi diyebiliyoruz. Reklam olmayacağını bilsem videosunu da koyacağım ama daha da iyi anlayabilelim diye şarkının sözlerini yazayım dedim. Hem sık sık okuyarak da evrene mesaj göndermiş oluruz.




    Bu sevgili muhabbetleri beni oldukça duygusallaştırdı.  Ben de kalpli takılarımız olsun, bir de böyle yansıtabilelim bu coşkulu hali dedim.  
    Ancak gerçek şu ki, anlamını kaybetmiş kelimeler gibi kalp de sadece bir organdır. Lorena Lazard'ın anlatımıyla :


"her nabız" 2009
Makrome kordon, nikel ve gümüş

   
"inziva", kolye, 2009
gümüş, bakır, polimer kil


"Corazón Abierto", açık kalp, kolye 2010
gümüş, bakır, altın, mine


17 Kasım 2011 Perşembe

bozulmuş, kırılmış ve incinmiş

   Geçtiğimiz pazar günü her zamanki gibiydi. Herşey normal başlamıştı. Ta ki sabah mahmurluğuyla hazırladığım kahvemi alabilmek için sehpaya uzanıncaya kadar. Hafif bir ağrı sonra hızla gelen yoğunluk hissi ve tutuldum. Öyle belim iki büklüm kala kaldım. Oysa ters bir hareket yoktu, hızla birşeye de yüklenmemiştim. Ama farketmez sonuç ortada. Bedenim bozulmuştu. Neyse birkaç gündür yapılan iğneler ve kas gevşetici haplar ile acının yoğunluğu azaldı. Malesef bitti diyemiyorum.
    Tüm bu bel ağrısı süreciyle beraber düşünür oldum. Aslında ilk sağ elimin baş parmağını kestiğimde farkına varmıştım.Yine bir mutfak macerasında tam eklem yerinden yaptığım bu basit, önemsiz, saçma kesik bir anda tüm faaliyetlerimi engeller oldu. Yazı yazabilmek, birşeyleri tutabilmek. Benim gibi herşeyi sağ eliyle yapabilen bir insan için durma noktası. O geçti ve bu sefer belimin arızasıyla işlevsiz hale geldim.
   Oysa biz normalde etrafımızda böyle kırılmış, bozulmuş,  iş yapamaz hale gelmiş nesneleri barındırmayız. Son zamanların en moda deyişiyle "evin enerjisi bozulur" diyerek hemen çöpe yollarız. Ama ya bozulan bizsek.   
   Sadece nesneleri değil bozulduğuna inandığımız insanları da hemen uzaklaştırıyoruz çevremizden. Sadece bedensel değil, maddi ve manevi olarak incinmeler ya da şöyle demeli normali (o neyse artık) bozan herşey dışlamak için bir sebep olabiliyor. Kırılmış parçaları biraraya getirip tutkallamaya hiç sabrımız yok gibi. Hadi sabrettik diyelim bu sefer de hasarı, özrü görmek bizi mutsuz ediyor ve yine sonuç değişmiyor.
   Bazen kırık parçalar da güzel olabilir. Estetik tam olma, kusursuz olma değil birleştirilmiş olma halidir; neyin, nasıl birleştiği. Bizi biz yapanlar da yara izlerimiz, kırışıklıklarımız, ruhumuzdaki tamirat izleri değil mi?

Parçalarını birleştirdiğim kasem ve dağımış boncuk kolyem 
yine de güzeller

Kırık bacaklı oyuncak köpek.
Andrew Baseman koleksiyonundan

Bacağı yerine çivi yerleştirilmiş.


11 Kasım 2011 Cuma

TÜBİTAK

    
     TÜBİTAK "Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu" parçacık çarpıştırma deneyini başarıyla gerçekleştirdi. Yok yok yanlış anlamayın akademik bir yazıya başlamıyorum. Zaten fizik, kimya meselelerinden de hiç anlamam. Çok eğlenceli bir çizgi romanı yeni bitirdim ve hâlâ tesiri altındayım. Uykusuz dergisinden bildiğimiz Emrah Ablak'ın TÜBİTAK albümü çıktı. Bu sefer farklı. Daha evvel dergide yayınlanan işler derlenmişti. Şimdi ise "Saklı Düşman" adlı yepyeni bir macera ile karşımızda ve anlaşılan devamı gelecek. TÜBİTAK hakkında tek söz söyleyebilirim: "şahane"  
       Ankara'da mesclise komşu TÜBİTAK laboratuarlarında başlayan macera Başkale'ye, oradan Tebriz'e kadar uzanıyor. Kurumun müstahdemi, baş karakter Bayram ve sayın profesör Azmi Cankuş'un  aksiyon dolu kaçış macerası. Hikâyenin tadı tamağımda kaldı.  Profesör'ün dediği gibi: "Bugün burada sizlerle atacağımız ufak adımlar, umarım geleceğe koşan bir maratona dönüşür ve finiş çizgisi de yüksek medeniyet seviyesi olur"


   Mizah bu kadar eğlenceli birşeyken acaba onu takılara da taşıyabilmek mümkün olamaz mı? Olabiliyormuş. Bunun için biraz araştırma yapmam gerekti ve Rudee Tancharoen'ın işlerine rastladım. Birazcık Tim Burton'ın oyuncaklarının tadı olsa da Rudee içinden gelen sese cevap vermiş ve çok eğlenceli bir broş ve kolye yapmış. Özellikle broş favorim...


Broş, gümüş ve bakır iplik

"it is full moon tonight"
kolye , gümüş ve bakır iplik
     Bir de Rudee Tancharoen'in çizim defterine göz gezdirelim.





4 Kasım 2011 Cuma

just a perfect day

    Son günlerde o kadar herşey üstüste geliyor ki benim sözcüklerim kurudu. Sadece dinlemeye ihtiyacım var. Birazcık umutlanmaya... Bu sabah Lou Reed'den "just a perfect day" çalıyor kulaklarımda, teselli bulmaya çalışıyorum.


  

Just a perfect day. 
Drink sangria in the park
And then later
When it gets dark, we go home

Just a perfect day
Feed animals in the zoo
Then later
A movie, too, and then home

Oh, it's such a perfect day
I'm glad i spend it with you
Oh, such a perfect day
You just keep me hanging on
You just keep me hanging on

Just a perfect day
Problems all left alone
Weekenders on our own
It's such fun
Just a perfect day
You made me forget myself
I thought i was
Someone else, someone good

Oh, it's such a perfect day
I'm glad i spent it with you
Oh, such a perfect day
You just keep me hanging on
You just keep me hanging on


     Yine güzel şeyler olur değil mi? Herşey bu kadar üstüste gelirken bile... Neyse ki Daniel Kruger'ın renkleri biraz olsun avuntu veriyor. Mimoza zamanı daha gelmedi ama o sıcacık sarıyı takılarla sunuyor. Bekle bahar gelecek der gibi...  






Daniel Kruger, broş,