20 Ocak 2012 Cuma

belki yine gelirim

Dudaklarımı kanatırcasına ısırıyorum günlerdir
Her sözcük dilimin ucunda küfre dönüyor çünkü
Bir gök gürlese bari diyorum, bir sağnak patlasa
Bitse bu sessizlik, bu kirli yapışkanlık bitse
Ama bir tufan az mı gelir yoksa yine de
Yırtılan ve parçalanan bir şeyler olmalı mutlaka
Hiç durmadan yırtılan ve parçalanan bir şeyler.

Oysa ne kadar sakin bu sokaklar ve bu kent
Ne kadar dingin görünüyor bana şimdi gökyüzü

Gidenler nerde kaldılar, özledim gülüşlerini
Bir kenti güzelleştiren yalnız onlardı sanki
Onlardı çocuklara ve aşka ölesiye bağlanan
Kadınları güzelleştiren herhalde onlardı
"Tükürsem cinayet sayılır" diyordu birisi
Tükürsek cinayet sayılıyor artık
Ama nerede kaldılar, özledim gülüşlerini onların

Uzun uzun bakıyorum kıvrılan sokaklara
Tek yaprak bile kıpırdamıyor nedense
Ve tek tek söndürüyor ışıklarını varoşlar
Alnımı kırık bir cama yaslıyorum, kanıyor
Kanımın pıhtılarında güllerin serinliği
Ve fakat bir cellat gibi yetişiyor pusudaki
Dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük

Yaşamak neleri öğretiyor, düşünüyorum
Okuduğum bütün kitaplar paramparça
Çıkıp dolaşıyorum akşamüstleri bir başıma
Bir uçtan bir uca yalnızlıklar oluyor kent
Bulvar kahvelerinin önünden geçiyorum
Sarmaşık aydınlar, arabesk hüzünler
Bir gazete sayfasında sereserpe bir yosma

Sesler gittikçe azalıyor, kuşlar azalıyor
Ve ne zaman yolum düşse vurulduğun yere
Kızgın bir halka oluyor boynumda o sokak
Hüznü yalnız atlarımız duyuyor artık
Biz çoktan unutmuşuz böyle şeyleri
Ama içimde bir sırtlanın dalgın duruşu
Ve dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük

İçimde zaptedilmez bir kırma isteği
Dizginlerini koparan bir at sanki bu
Soluk soluğa kalıyorum her sonbahar
Ve sevgilim ne zaman hoşgörülü olsa
Bir yolculuk düşüyor aklıma, gidiyorum
Bütün gençliğim böylece geçip gitti işte
Ama hala bir şeyler var vazgeçemediğim

Hangi duvar yıkılmaz sorular doğruysa
Bir gün gelirsek hangi kent güzelleşmez
Şiirlerim bir dostun vurulduğu yerde yakıldı
Geri almıyorum külleri yangınlar çıksın diye
Devriyeler çıkart şimdi, bütün ışıklarını söndür
Sorduğum hiçbir soruyu geri almıyorum ey sokak
Ve dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük

Dudaklarımı kanatırcasına ısırıyorum günlerdir
Bir gök gürlese bari diyorum bir sağnak patlasa
Bitse bu kirli ve yapışkan sessizlik, hiç gitmesem
Oysa ne kadar sakin sokaklar, bu kent ve bütün yeryüzü
İpince bir su gibi sızıyorum gecenin tenha göğüne
Sessizce çekip gidiyorum şimdi, sessiz ve kimliksiz
Belki yine gelirim, sesime ses veren olursa bir gün...



Helen Britton,
"Somewhere else completely", 2009

Kurumuş dudaklarımdan sızan kanın tadı kelimelerime bulaşırken belleğimden Ahmet Telli'nin şiiri geçiyor. Tedirgin bir güvercin aklıma konuyor. Helen Britton onu kalp hizama tutturuyor. Sımsıkı sarılıyorum.

12 Ocak 2012 Perşembe

kibritin modası

   Kibritçi kızın hikayesini bilirsiniz değil mi? Soğuktan korunmak için kibritlere sığınan küçük kız. Çaktığı her kibritlere rüyalara dalar, yaşayamadığı hayatı düşler. Her kibrit çöpüyle yanan düşler ısıtır, girdap olur, içine alır, uyutur...
   Kemiklerime kadar üşüdüğüm bu günlerde Ayşe Takı'nın "Kibritin Modası Geçmez" sergisinin davetiyesini görünce ilk aklıma gelen, çocukluğumdan arta kalmış bu hikaye oldu. Neyse ki çocukluk hayallerime nüfus etmeye çalışan bu umutsuzluktan Ayşe'nin sergisinde eser yok.
  Ayşe, 89 yılında başladığı yolculuğa devam ediyor. Takı tasarımı ile ilgili olmayan sanatçı dostlarından takıyla ilgili çizimler yapmasını istemiş. "Kibrit'in Modası Geçmez" sergisi de Komet'in çizdiği kibritlerden yola çıkarak yaratılmış.
   Kibritler yanmamış; kolye olmuş, küpe olmuş, yüzük olmuş... Kendinde değil kendi için düş olmuş...






2 Ocak 2012 Pazartesi

ananas yılı

   Geçtiğimiz yıla başlarken dedim ki bu yıl "elma yılı" olsun. Şöyle manav tezgahındaki gibi kıpkırmızı, sulu, parlayan bir elma yılı. Hem tanıdık bir tat hem de sürprizli...
   Ama ne oldu? Kendi adıma bu yıldan bana buruk bir tat kaldı. Acısı baskın, ekşisi yayılmış, tatlı zerre kalmış kenarda.
   Ben de bu sefer uzaklardan bir aroma, yabancı, yeni gelenden bir meyve seçmeye karar verdim. "Ananas yılı" olsun bakalım.  Belki güneyin sıcaklığı Latin havasının coşkusu sarar donmuş yüreklerimizi. Ağızdan alınan bu değişiklik belki damarlara yayılır; bir itiraz gelişir bedende . Olur ya değil mi?
   O zaman hepinizin "ananas yılı" kutlu olsun. Vitamin ve mineral depolu...

Thomas Sabo, pendant