Pırıltısıyla gözleri kamaştıran, rüyalarımızı süsleyen takılar beyaz camın arkasından göz kırpıyor. Kapalıçarşı'yı gezerken elmasların, altının ve diğer değerli taşların davetine kayıtsız kalmak mümkün değil. Ya da ben henüz tekamülümü tamamlayamadım. Kendimi bir anda mermerin ve ahşabın egemenliğindeki eski ama modifiye dükkanların içinde, elimde vitrinden istediğim küpelerle bulabiliyorum. Satın almayı gerektirmeyen bir temas. Ustasının hikayesini izlemek için mülk sahibi olmak gereksiz. Anlık yaşadığım haz bile kocaman bitter çikolataya bedel benim için.
Tüm bu şaşanın arkasına kafamızı uzattığımızda ise o parıltılı madenin arka bahçeşini görebilmek mümkün. Rutubet kokusunun sindiği florasan atölyelerin karanlık odalarında kucağında milyonluk takılarla uğraşan ince eller.Dökümhanelerde sıvı altına yan gözle bile bakmayan adam yakıcı sıcakla mücadele ediyor. Yanında ise belki de zanaatın son temsilcisi çırak dikkatle izliyor. Malum bir hata nelere sebep olabilir?
İki adımlık mesafeyle Nuruosmaniye'de sanki yüzyılın başına bir zaman yolculuğu. Tabii tüm bu haller son demlerini yaşıyor. El meği, göz nuru takılar yerini standartlara bırakıyor ve atölyeler dağılıyor.
|
Sofcu Han, Nuruosmaniye |
Tüm bu dönüşümün diğer ucunda takı tasarımcılarının atölyeleri var. Sürecin başından sonuna tek bir elin eseri olduğu yegane işlerin yapıldığı atölyeler. Benim gibi zanaatın meraklısı için açılan bir kapı: İki yıldır katılımcısı olduğum
Şenay Akın atölyesi.
Farklı profesyonel alanlardan gelen herkes sadece elleriyle bir şeyler üretebilmenin hazzını yaşamak için tezgaha oturuyor. Dayanışmayla öğrenme süreci. Oldukça ciddiye alarak, sadece vakit öldürüyorum demeden zanaatın hakkını vermeye çalışıyor.
|
Şenay Akın Atölye |
|
Bendeniz telle mücadele ederken... |
|
En son gelen, Gülce'nin yüzüğü Füsun'un modelliğiyle |