22 Aralık 2011 Perşembe

yüz görümlüğü

         "O zaman sana bir şey soracağım. Ama beni ayıplamayacaksın? Mehmet, başıyla ona istediği ayıplamama sözünü verdi. "Yüz görümlüğü için bir şey düşündün mü?" Yüz görümlüğü! Düşünmemişti. Mehmet aklında bir şeyler varmış, söylemek istemiyormuş gibi susunca Emine cevap beklemekten vazgeçti."

     Mehmet Eroğlu'nun Fay Kırığı romanını okurken alıntıladığım bu cümleler de bana, en az Emine kadar, yüz görümlüğünü düşündürdü.  Tabi acaba ne istemeli, ne almalı? diye kafamı yormadım. Ne demektir? Nasıl toplumsal ilişkiler bu geleneği sürdürmeye devam etmektedir? diye. Kadının takının pırıltısıyla aldatılması mıdır?, Yeni hayatı için bir hediye mi? Ama bir bedel bir tür potlaç gibi...
     Peki bu parıltısı, ışıltısı ve ederiyle göz kamaştıran bu takıları değiştirsek nasıl olur? Mesela  benim yüz görümü içi seçtiğim takılar...

 
Eleanor Bolton, 2010
Düğümlü bobinli halat

 
Eleanor Bolton, 2010
Gri bobinli halat
 


Zoe Robetson,
Get Flocked, 2009




Zoe Robetson,
Get Flocked, 2009


11 Aralık 2011 Pazar

Picasso to Koons

         NewYork Arts and Design müzesinde çok özel bir sergi başlamış ve hatta bitmek üzere... Haberimiz olmamış...  Picasso to Koons adlı bu sergi, isimlerini ezbere bildiğimiz 20. yüzyılın en iyi sanatçılarının çok az bilinen takılarından oluşuyor. Bir kuyumcu gibi üreten Pablo PicassoGeorges Braque, Max Ernst, Lucio FontanaJasper Johns, Robert Rauschenberg, Jeff Koons, Anish Kapoor vd. Bu çarpıcı eserler, asıl sanatsal üretimin bir parçası olarak yapılmamışlar. Sınırlı sayıdaki bu takılar daha çok aile fertlerine ya da arkadaşlarına hediye olarak düşünülmüş. Tabii herkes için ah keşke dedirtecek hediyeler...
      180 parçadan oluşan koleksiyonun ancak bir kısmını bulabilmek ne acı!

Salvador Dali, Ruby Lips,
 Broş, 1940'lar
Man Ray, La Jolie,
kolye, 1971
Andy Warhol, saat
Roy Lichtenstein,
pendant, 1965

Jeff Koons, Rabbit Kolye,
Platin



Pablo Picasso, Broş

5 Aralık 2011 Pazartesi

atölye (I)

    Pırıltısıyla gözleri kamaştıran, rüyalarımızı süsleyen takılar beyaz camın arkasından göz kırpıyor. Kapalıçarşı'yı gezerken elmasların, altının ve diğer değerli taşların davetine kayıtsız kalmak mümkün değil.  Ya da ben henüz tekamülümü tamamlayamadım. Kendimi bir anda mermerin ve ahşabın egemenliğindeki eski ama modifiye dükkanların içinde,  elimde vitrinden istediğim küpelerle bulabiliyorum. Satın almayı gerektirmeyen bir temas. Ustasının hikayesini izlemek için mülk sahibi olmak gereksiz. Anlık yaşadığım haz bile kocaman bitter çikolataya bedel benim için.
    Tüm bu şaşanın arkasına kafamızı uzattığımızda ise o parıltılı madenin arka bahçeşini görebilmek mümkün. Rutubet kokusunun sindiği florasan atölyelerin karanlık odalarında kucağında milyonluk takılarla uğraşan ince eller.Dökümhanelerde sıvı altına yan gözle bile bakmayan adam yakıcı sıcakla mücadele ediyor. Yanında ise belki de zanaatın son temsilcisi çırak dikkatle izliyor. Malum bir hata nelere sebep olabilir?   
    İki adımlık mesafeyle Nuruosmaniye'de sanki yüzyılın başına bir zaman yolculuğu. Tabii tüm bu haller son demlerini yaşıyor. El meği, göz nuru takılar yerini standartlara bırakıyor ve atölyeler dağılıyor.


Sofcu Han, Nuruosmaniye

  Tüm bu dönüşümün diğer ucunda takı tasarımcılarının atölyeleri var. Sürecin başından sonuna tek bir elin eseri olduğu yegane işlerin yapıldığı atölyeler. Benim gibi zanaatın meraklısı için açılan bir kapı: İki yıldır katılımcısı olduğum Şenay Akın atölyesi.
Farklı profesyonel alanlardan gelen herkes sadece elleriyle bir şeyler üretebilmenin hazzını yaşamak için tezgaha oturuyor. Dayanışmayla öğrenme süreci. Oldukça ciddiye alarak, sadece vakit öldürüyorum demeden zanaatın hakkını vermeye çalışıyor.


Şenay Akın Atölye


Bendeniz telle mücadele ederken...

En son gelen, Gülce'nin yüzüğü Füsun'un modelliğiyle