29 Eylül 2011 Perşembe

Paris'e güzelleme

    Yarın yeni bir Woody Allen filmi vizyona giriyor. Uzun zamandır bekliyordum. Biliyorum şimdiye kadar on kez izleyebilirdim. Ama bazı filmleri sinemada izleyebilmek için sabrediyorum. Woody Allen, benim için öyle bir yönetmen. Tamam her zaman aynı etkileyicilikte filmler olmuyor. Son dönemlerde ince eleştiri kabiliyetinin, uzun diyolog ustalığının biraz azaldığını söylemek mümkün. Olsun varsın.
   "Paris'te Geceyarısı", Cannes'da açılış filmiydi. New York, Londra ve en son Barcelona'dan sonra yine bir kent Paris başrolde... 
    Eh önümüzdeki hafta konu bu film olacaksa - tabi şimdiye kadar intertten izlemeyenler için- Fransa üstüne biz de bir güzelleme yapalım ve sayfamızı Patricia Lemoire'nin çalışmalarına açalım.
    Hem heykeltraş hem de mücevher tasarımcısı. Çalışmalarında insan ruhunun duygusallığını ve kıırlganlığı hissediliyor. Günlük hayatın sıradanlığı, karşılaşmalar, parkta geziler takılarının içinde bir anlatıma dönüşmüş. Siyah beyaz bir film gibi.
kolye, "Eski aşklar", 2010
poto ecliptique


yüzük, "duygusal roman", 2010
foto ecliptique





Kolye, "Babil'in Asma Bahçeleri", 2010


yüzük, "Doğa boşluk kabul etmez"
foto ecliptique
 

24 Eylül 2011 Cumartesi

vicdan

      Japonya'da bir türbe ziyaretinde kafes içlerinde kuşların yol boyunca sıralandığı görülür. Özgürlükleri elinden alınmış bu kuşlar kafesin içinde bir yandan diğer yana uçarak şakımaktadır. Türbeden geçen Budist hacılar kuşlara acırlar ve sahipleri olan küçük çocuklara fidye vererek kuşları salıverirler. Bunun Japonya'da bir ritüel olduğunu söyleyebiliriz. Ancak eğitilmiş olan bu kuşlar havada bir iki döndükten sonra tekrar kafeslerine geri dönerler. Tek bir kuş, yaşamı boyunca yüz sefer bin sefer salıverilir. Onların yaşamı, hacılarda acıma duygusu yaratmak üzere seçilmiş bir tutsaklıktır. Sırtlarını döner dönmez kuşlara ne olduğunu çok iyi bilen hacıların umrunda mıdır?*
     Peki bizim için. Dört duvar afişlerle bezeliyken, kampanyalar ile yüreğimizi hafifletmiyor muyuz? Her son yudumda Afrika'daki açları düşün demiyor muyuz çocuğumuza? Gerçekten inanıyoruz ve bu inanca göre davranıyoruz. Ama ritüellerimizin ötesini düşünmüyoruz. Anlık vicdanlarımız rahatlıyor. Mesaj atıyoruz, e-mailleri tüm arkadaşlarımıza yönlendiriyoruz...
      Ya sırtımızı döndüğümüzde neler oluyor? Aslında biliyoruz. Ne'ye inanmak istersek...       


melekler

   Belki de hiçbirşey, hiçbir kimse, hiçbir davranış göründüğü kadar masum değil ya da yargıladığımız şeyler de göründüğü kadar asi değiller. Tam da Selda Okutan'ın "Melekler" koleksiyonundaki yüzüklerin bize anlattığı gibi. Bazen sadece olanı görmek yetmez, detaylarda neler inşa edildiğini yakalamak gerekir.
Secde
      Okutan'nın Secde adlı yüzüğü. Sert bir kalıp mumdan parça çıkararak yapılmış. Ve 414 tane yuvarlak safir taş teker teker mıhlanmış. Yüzüğün yapım sürecindeki sabır başlıbaşına bir tekemmül serüveni. Bir tarafıyla içimizdeki karanlığı temsil ederken, diğer tarafıyla bize aydınlığı vaad ediyor.

araf

* Elias Canatti, Körleşme adlı romanından derlenmiştir.Payel Yayınevi, 1993, çev. Ahmet Cemal 

18 Eylül 2011 Pazar

kuş geçimi

     Ada'da bağbozumu zamanı. Yazın yükünü atmış, karmaşasından uzaklaşmış. Şehirlinin işgalinden bu yılda kurtulmayı başarmış. Az da olsa yaralar var tabii. Her yere bir ev kampanyasından bahsetmiyorum. Butik adı altında taşınan saçma zevkler de neyseki sezonla beraber sönüp gidiyor. Yazlık nüfus yuvasına ada ise kendi tabiatına geri dönüyor. Rene Magritte'ın anlatımı gibi. Burası Bozcaada degildir ama şimdi.
  Sokaklarda üzüm kokusu. Her köşede bir telaş. Üzüm dolu traktörler geliyor, boşalıyor, makineler çalışıyor... Diğer yandan göç zamanı yakın. Kuş geçimi başladı başlayacak.
 

seramik kolye
    

             Sinem Kınay Kayacık'ın "kuş geçimi" kolyesi. Kuş geçimi rüzgarı, bağbozumu rüzgarından sonra başlıyor. Kuşların veda zamanının geldiğini haber veriyor. Sinem Kınay Kayacık ise yerleşiklerden. Seramik sanatçısı olan eşiyle beraber Bozcahanım adlı atölyelerinde çalışmaya devam ediyorlar. Adadan beslenip adaya geri veriyorlar.

9 Eylül 2011 Cuma

sokaklar ve sergiler

     Sokakların tadını çıkarma zamanı. Çok yakında Bienal başlayacak ve tüm şehir bir sanat galerisini dönüşecek. Çeşit çeşit sergi için galeriler hazırlıklarını tamamladı. Haftasonu için güzel bir sanat yürüyüşü programlayabiliriz. Ama tüm bunlardan önce kaçırılmayacak bir sergi hala devam ediyor. Ayşe Takı Galerisi inci konulu karma sergi düzenledi. Tasarımcıların farklı metaller, taşlar ve elbette inci kullanarak ürettikleri sergileniyor. 
    Sergide Sezgin Sander'in inciyi yine muzipce uyarladığı birkaç işini de görebilmek mümkün. O her zaman izleyicisini şaşırtmayı biliyor.
   Sander'in takıları  Moma'tasarım mağazası tarafından seçilen "Destination: İstanbul" koleksiyonunda da yer alıyor. Tarzının özgünlüğünü anlayabilmek için birkaç resim :




        Bu resimler de Moma vitrininden



mavi kauçuk file kolye

  Bilirsiniz bazı kadınlar, inci kadınlarıdır. Ben onlardan biri olmama rağmen Sezgin Sander'in inci yüzüğü beni çok etkiledi. İncinin klasik çağrışımlarından uzaklaştırarak kendine has bir uslupla yorumlamış. Yüzüğün bir diğer özelliği de parmağa göre ayarlanabilmesi.
  İşte benim parmaklarım ve sevgili inci yüzük.

inci yüzük


3 Eylül 2011 Cumartesi

çok yakında manşetlerde

      Kocaman bir yaz geride kaldı. Artık sonbaharın ılık kollarındayız. Akşam gezmelerinde ince hırka alma zamanları başladı.
     Çevremizdeki tüm renkler farklılaşırken takılar da değişiyor. Yeni sezon için tasırımcıların eserleri yavaş yavaş görünür olmaya başladı. Benim favorim manşetler oldu. Genelde kolsuz giysilerle kullanmayı sevdiğimiz manşetler bu sefer gömleklerin üstlerinde bilekleri kavrıyor. Hayvanlar aleminden ilham almış formlar şahaneler. Size bir kaç örnek:
Gerçekte bileklerimize asılmış bir kaplan fikri pek iç açıcı gelmiyor. Çok da endişelenmeye gerek yok. Zaten yakında sadece belgeselerde göreceğiz. Tabi bu kara mizah. Neyse ki Dominique Lucas kaplanın vahşi ccazibesini çok güzel yorumlamış.




Bir kaç sezondur kelebeğin her türlü formunu çok kullanır olduk ama Gemma Redux mitolojiden esinlenerek biraz daha farklılaştırmış.

Başka bir form da Anthropologie'den. Pırıl pırıl bir deniz yıldızı. Bir de bileğinizde olduğunu hayal edin...