Japonya'da bir türbe ziyaretinde kafes içlerinde kuşların yol boyunca sıralandığı görülür. Özgürlükleri elinden alınmış bu kuşlar kafesin içinde bir yandan diğer yana uçarak şakımaktadır. Türbeden geçen Budist hacılar kuşlara acırlar ve sahipleri olan küçük çocuklara fidye vererek kuşları salıverirler. Bunun Japonya'da bir ritüel olduğunu söyleyebiliriz. Ancak eğitilmiş olan bu kuşlar havada bir iki döndükten sonra tekrar kafeslerine geri dönerler. Tek bir kuş, yaşamı boyunca yüz sefer bin sefer salıverilir. Onların yaşamı, hacılarda acıma duygusu yaratmak üzere seçilmiş bir tutsaklıktır. Sırtlarını döner dönmez kuşlara ne olduğunu çok iyi bilen hacıların umrunda mıdır?*
Peki bizim için. Dört duvar afişlerle bezeliyken, kampanyalar ile yüreğimizi hafifletmiyor muyuz? Her son yudumda Afrika'daki açları düşün demiyor muyuz çocuğumuza? Gerçekten inanıyoruz ve bu inanca göre davranıyoruz. Ama ritüellerimizin ötesini düşünmüyoruz. Anlık vicdanlarımız rahatlıyor. Mesaj atıyoruz, e-mailleri tüm arkadaşlarımıza yönlendiriyoruz...
Ya sırtımızı döndüğümüzde neler oluyor? Aslında biliyoruz. Ne'ye inanmak istersek...
|
melekler |
Belki de hiçbirşey, hiçbir kimse, hiçbir davranış göründüğü kadar masum değil ya da yargıladığımız şeyler de göründüğü kadar asi değiller. Tam da
Selda Okutan'ın "Melekler" koleksiyonundaki yüzüklerin bize anlattığı gibi. Bazen sadece olanı görmek yetmez, detaylarda neler inşa edildiğini yakalamak gerekir.
|
Secde |
Okutan'nın Secde adlı yüzüğü. Sert bir kalıp mumdan parça çıkararak yapılmış. Ve 414 tane yuvarlak safir taş teker teker mıhlanmış. Yüzüğün yapım sürecindeki sabır başlıbaşına bir tekemmül serüveni. Bir tarafıyla içimizdeki karanlığı temsil ederken, diğer tarafıyla bize aydınlığı vaad ediyor.
|
araf |
*
Elias Canatti, Körleşme adlı romanından derlenmiştir.Payel Yayınevi, 1993, çev. Ahmet Cemal